Felsefi bir kavram olarak Antik Yunan dilinden doğan “Diyalog” , “dia (üzerinden)” ve “logos (konuşma)” kelimelerinin birleşimidir.

“Diyalog”; iki ya da daha fazla kişinin arasındaki “konuşma üzerinden” oluşur. Çünkü Diyalog’da “dia” “hareket eden kelime” anlamına evrilir.

Batı felsefesinin başlangıç adımı kabul edilen Antik Yunan Filozofu Sokrates, hiçbir şeyin bilinmezliği üzerinden soru sorarak doğru bilgiye ulaşma yolculuğunu -dialektik- yöntemi ile ele almıştır. Sokrates’in uyguladığı hali ile “diyalektik”; bilginin bulunmaktan ziyade hep aranması gereken bir “şey”  olarak görüldüğüdür. Bu yöntemin en belirgin örneği  Kriton ile Lysis diyaloglarıdır.

Ebe bir annenin çocuğu olarak, doğum sürecini yakından gözlemleyen Sokrates, buradan hareketle;  bilinmeyeni doğru sorularla besleyip, “bilgiyi doğurtma” metodunu oluşturmuştur. Sokrates, diyaloglarını, karşısına aldığı kişilerle yürüterek, doğru soruları sorarak, bilgiyi doğurtmanın peşine düşer.

“Sokratik Diyaloglar” ölümünün ardından ortaya çıkmıştır. İlk sırada Platon’un yazdığı diyaloglar bulunmaktadır. Platon; Sokrates’in Savunması, Kriton, Phaidon, Şölen (Symposion), Theaitetos, Timaeos, Lakhes, Euthyphron isimli diyaloglarında Sokrates’in portresini sergilemektedir.

Sokratik Diyalog yöntemi; konuyla ilgili bilgisizlikle başlar. Mutlak doğruya değil, doğruya en yakınına erişmeyi hedefler. Doğruya en yakın noktaya erişimin araçları; Diyalog içindeki karakterler,  sorular, farklı ve karşıt görüşlerin çarpışmasıdır.

“Diyalog”da otorite bulunmaz. Farklı ve karşıt seslerin yolculuğunda, adeta bir deney laboratuvarı vardır.

Doğru ve yanlışın olmadığı bir ortamda, her ses eşit derecede kıymetlidir ve her fikre yer vardır. Çünkü; başlangıçta önemsiz gibi görünen bir ses ve fikirlerden çok kıymetli sonuçlar doğabilir.

Böylece her şey “Diyalog” ile başlar…